12 Mayıs 2019 Pazar

Bekle İstanbul!


Bekle İstanbul!

Bekle İstanbul!
Her şey çok güzel olacak
Kılıç kınında gül açacak
Zemheride gelincik
Ürkek kaldırımlar konuşacak
Sokrates Karacaoğlan ile halay çekecek
Adaletin kantarı gül olacak
Gülü gül ile tartacak

Hüseyin BAŞARAN
Ankara, 10 Mayıs 2019

13 Aralık 2018 Perşembe

Ses


SES

Hüseyin BAŞARAN

İki kişilik yalnızlığınızı yaşarken, bir ses yürür içinizde. Ne zaman arayacak diye kıvranır durursunuz. Kulaklarınız tetiktedir, yüzünüz telefona dönük. Bu ses, içinizdeki buzulları eritir. Yüreğinizdeki dağları oynatır yerinden. Çünkü gücünü aşktan alır. Yalnızlığınızı saran duvarlar, bir anda yıkılıverir. Oturduğunuz koltuk sallanmaya başlar, ayaklarınız yerden kesilir. Kanat açmış kırlangıç gibi pike yapar bedenine. 
Bu ses, kendi ırmağında alır duşlarını.  Kendi kırlarında yetiştirir çiçeklerini. Yaşamında her gün yeniş bir mevsim yaratır. Diline yeni renkler üretir.
“Dil içinde dil arıyorum, dilini çözmek için” diye seslenir sevdiğine. Bu ses, yalnızlığın perdesini açar, gönlünüz aydınlanır. Su serper yanan yüreğinizin koruna, gökyüzünün mavi ışıklarını doldurur avuçlarınıza. Üzerinizdeki siyah bulutlar beyaza dönüşür. Düşlerinizi sıcak koylara yelken açtırır. Yeşilin tonlarında gezdirir gözlerinizi.
İçinizdeki ‘ben’ kabuğunu gizlenen salyangoza dönüşür, ürker çirkinliğinden. Yeni bir yaşama adım atar içinizdeki çocuk. Oyuncaklarını toplar, çocuk bahçesine götürür. Salıncaklarla konuşur, kaldıraçlarda havalandırır düşlerini.
Yalnızlık, duvarlarla baş başa kalır. Tutunacak dal arar. Ama korkularını yine size saklar

24 Ocak 2001



6 Kasım 2018 Salı

Aramızdaki Fark Tek Harf




ARAMIZDAKİ FARK BİR HARF

Hüseyin BAŞARAN

“Deli” uzun süre devam eden suskunluğunu bozdu. “Veli”ye karşı günbatımının hazırladığı çilingir sofrasında;
“Bizler, kendimize özgü bir evren yarattık. İçinde dünyanın aktı kuralları asla barınamaz. Yollarımız, caddelerimiz, arabalarımız yok. Dağlar ova, vadiler asfalttır bize. Her kır çiçeği koca bir gül bahçesi gibidir bizim için. Bir yudum mey, tepeden tırnağa temizler bizi. Gönüllerimiz, uçsuz bucaksız bir derya gibidir. Gönlümüz dergâhtır, girmesini bilene. İnsan, sevgidir bizim için. Ama sevmeyi yüreklerinde taşıyanlarladır bizim işimiz.
Bizler, gücümüzü sınırsızlığın eğrisinden alırız. Yıldızların geceye meydan okuyan seslerinden… Bizleri yararsız birer eşya gibi gördünüz sürekli. Dünyalılar gibi, canlı cansız hiçbir şeye zarar vermedik bugüne dek. Bu da bir hizmet değil midir, yaşlanan dünyamıza?
Yüreklerimizdeki yaşama sevinci ve coşkusu bizleri çileden çıkardı. Buda, Beydaba, Tagore, Şaman dediğiniz güzellikler ceplerimizdeydi. Biz saçtık onarlı dünyanıza, bunarlı hissetmeden, görmeden, Kafdağı’nın tepsine oturmuş laf atıyorsunuz bizlere. Bizler, yıkamadan arıtmadan söylememe ilkesine bağlıyız.
Paçalarında söz kırıntıları taşıyanlar, kendilerini büyük kalem erbabı sanıyor. Oysa bizim bir dilimiz, bin kelamımız var. Yokuşa sürülen yorgun deve bile anladı da şu ıslak düşlerine sünger çeken dünyalılar anlayamadı bizleri. Oysa bizleri anlamak, yaşamı çözmektir.
Veli; “Ey İnsan-ı Kamil’in doruk noktası, bizler sizlerden farklı değiliz. Aramızda yalnız bir harf oynar. Hepsi bu kadar” dedi.

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Seksek Oynayan Kadın Yaşar Seyman

Seksek Oynayan Kadın;Yaşar Seyman


Hüseyin BAŞARAN

Ben yargıç olsaydım; şiirin ayak izlerine bekçi yapardım Yaşar Seyman’ı…Karacaoğlan türküleriyle nişanlar, Fırat’ın coşkun sularına sevda kayığı yapar, Kız Kulesi’ne sağdıç atardım.Ben yargıç olsaydım; türkülerin duyarlılığı ile gökkuşağına gecekondu yapıp, oraya hapsedip, yıldızlarla seksek oynatırdım.Ben yargıç olsaydım; kilim nakışlarına ilmek, Ruhi Su’nun türkülerine sürgün ederdim Seyman’ı…
Ben yargıç olsaydım; kırlangıç yuvalarına su taşıtıp, Pikasso’nun mezarından bir demet buğday başağı getirtirdim Seyman’a…Togore’nin kaleminden akan hayat suyundan içip, “Bir kaşık sudan anaforlar oluşturacaksın” derdim.Yargıç olsaydım; kadınlardan oluşan yeni bir cumhuriyet kurup, çocuklara yirmi dört saat ninni söyleyeceksin derdim Seyman’a.Yetkim olsaydı; akşam yemeğini Yunus Emre’nin diliyle yapıp, ekin biçip, sıra türküsü söyleyeceksin derdim.Yetkim olsaydı; Kafka’nın kütüphanesine yel değirmeni olup, Kibele’nin bilgeliğiyle donanacaksın derdim Seyman’a.Ben yargıç olsaydım; insansızlıktan ölen zencilerin mezarlarına birer deste karanfil bırakıp, bağlamanın tellerine tezene olacaksın derdim Seyman’a.Karnı doymuş bir bebeğin gülüşünü ıhlamur kokusuna sarıp, günde bir kez Neruda’ya göz kırpıp, Zap Suyunun üzerine asma köprü olup, Denizlere selamımı ileteceksin derdim Seyman’a.Yargıç olsaydım; yazılarında hem sabuna hem suya dokunup, “İnsan-ı kâmillerin eteğini bırakmayacaksın” derdim.Yargıç olsaydım; kanın sudan ucuz olduğu ülkeleri bana bildirip, Hallacı Mansur’a selamımı ileteceksin derdim Seyman’a.Çocuklara keklik sekişinden, turna sesinden, bülbül avazından oluşan senfonik bir şiir yazacaksın derdim Seyman’a.
Yetkim olsaydı; Yaşar Kemal’in betimlemelerini kolye yapıp, ıslak şemsiyesinin altında toprağına ağlayan yağmurun gözyaşlarını sileceksin derdim Seyman’a.Mecusi ateşinden karanlık kafalara ışık saçıp, Şah Hatayi’nin; “Pişir pişir söyle sözü/Arasında ham bulunur” dizelerini politikacılara ders kitabı olarak okutacaksın derdim Seyman’a.Kurşunun elbet bir gün kalem olup şiir yazacağını not alıp, “Fırat’a Mektuplar”ın gün gelecek bebelerin al yanaklarında tomurcuğa duracağını cümle âleme duyuracaksın derdim Seyman’a.Yargıç olsaydım; Bak! Havası Avrupa, yüreği Anadolu kokan kadın; söylediklerimin tümü kanun maddesidir. Ayağını ona göre denk al derdim Seyman’a...

Kalemin daim olsun ses sek oynayan kadın…

Ballıkaya, 4 Ekim 2017

29 Ocak 2018 Pazartesi

İçimdeki Çocukluk


















İçimdeki Çocukluk

Gün batımını okuyan ozandır.
Yağmurun kiremitlerdeki yak izlerini toplamaktır.
Sularına boğulan göllerde kulaç atmaktır.
Ruhu gönül terazisinde tartmaktır.
Yönü belli olmayan esrik bir rüzgârdır.
Yürekteki oyuncakçı dükkânlarının yirmi dört saat açık kalmasıdır.
Düşlerdeki notaların şarkıya dönüşmesidir.
Dört mevsim iğde kokusudur.
Şiirsel anlatımın tadıdır.
İkinci dildir.
Açmaya çalışan tomurcuğun sancısıdır.
Dil altında ıslanmayan sözlerdir.
Mevsimleri özetleyen göçmen kuşların kanat izleridir.
Bakışlarını gözlerine perde yapanlardan uzak durmaktır.
“Doksan bin avazın, ününü içinde”
Sevgilinin sesini tanımaktır.
Ölümden zaman çalıp, yaşama katmaktır.



Ballıkaya, Ağustos 2006 

28 Ağustos 2017 Pazartesi

Sen Olmazsan

Ali Balkız'a Şiir Okurken


28 Ağustos 2017, Pazartesi...
Köyüm Ballıkaya'dayım 17 Haziran 2017 tarihinden beri...
Torunum Bulut ile Havuzbaşı Mangal Restoran'a gittik. Hüseyin Başaran orada idi. Bir süre sohbet ettik. Şair Pakize Altan'ı aradım, ulaşamadım. Hüseyin Başaran, yazar Ali Balkız ile konuştu, Celal Ülgen'in "Sen Olmazsan" şiirinden dizeler okudu.
Şiirin tamamını paylaşıyorum...


Sen Olmazsan

Sen olmazsan
Maviler ölür.
Dudaklarım tuz denizi...
Sen olmazsan
Kurumuş ağaç gövdesiyim yapraksız
Yararı yok gölgemin
Ne kuşlara barınak
Ne direncim fırtınalara
Dingin sular uykusunda gemilerim alabora
Gizlenir yağmur sonu gökkuşakları
Bulanık sisler arkasına...
Sen olmazsan
Toprak kokmaz
Değişir rengi yaprakların
Kuşlar dilini unutur gizemli ötüşlerde.
Sen olmazsan
Gözlerim Akdeniz güneşinde çarmıha gerilir
Akbabalar sevişir gökyüzünde...
Kalem tutmaz ellerim / Ellerim öksüz...
Bilirim şiirim olmaz...


24 Haziran 2017 Cumartesi

Yiten Oğlan

Yiten Oğlan

Sığdıramazsınız da
Yitenoğlan’ı
Bağlasanız durur mu?
Alaçayır’ın göbeğinde,
Başucunda Büyük Kuyu’nun
Çoban Topdede’ye sorun,
Dört yaşında Yitenoğlan’ı
Yazyurdu’nu geçip
Nasıl aramış koyaklarda
Satı Ebe’yi
Eşliğinde kurdun, kuşun
Nasıl kaybolmuş
Fistanıyla donsuz
Kovalamaç oynamışlar
Çobandede’yle
Boynuzları arasında keçilerin
Yorgun düşünce
Acıkmış da…
İçmiş Kırkeçi’nin sütünü
Ellerinden Çobandede’nin
Uyumuş da kuşluk vakti
Girmişler sürüyle yaylaya
Kollarında Çobandede’nin
Yana, yakıla
Türküelr susmuş
Ağıtlar dinmiş
Teslim edilmiş buluntu
Dar Çardağın içinde
Satı Ebe’ye
Bundan sonrası
Saklıdır kendilerinde…

Not: Çocukken yaylada kaybolmuşum. Adım “Yitenoğlan” kalmış.